On iki yaşındaki Ruben, öğretmeni Oskar’ı yanlışlıkla öldürdüğünü sanarak büyük anneannesiyle oturduğu evden habersizce kaçar. Bulduğu ilk trene atlayan Ruben’in amacı Amerika’da yaşayan amcasının yanına sığınmaktır. Ancak, yolculuğu aksiliklerle dolu bir dizi serüvene dönüşür. Önceki kitaplarında genellikle sıradan olanın, gündelik can sıkıntısının ve insana özgü acıların altını çizen Susanna Tamaro, bu kitabında, düşle gerçek arasında, gerçeküstü öğelerle dolu bir masal anlatıyor okurlarına. Küçük Prens’in iyimser havasıyla yazılmış olan ve içimizde küçücük de olsa bir coşku duymamızla mutlak körlükten kurtulacağımızı söyleyen bu kitap, yazarın öteki kitaplarından oldukça değişik; hayal ve eğlence dolu. ‘Ruben, kişiliğimin, yıllar içinde kazandığım bilgelikle oldukça iyi gizlemeyi öğrendiğim, ama hiçbir zaman da kurtulamadığım bir yönünü yansıtır: Yanlış taraftan inmemi, merdiven çıkışı sanarak tuvalet kapılarını açmamı, önemli davetlerde ev sahibi sanarak evin hizmetçisiyle tatlı sohbetlere girişmemi. Ruben, benim beceriksizliğim, dünyayı maddesel anlamda çıkar sağlayacak bir yer olarak görme konusundaki yeteneksizliğimdir’ diyor Susanna Tamaro. Acımasız bir öykünün alaycı bir üslupla anlatıldığı Aklı Bir Karış Havada, yaşamın derinliğini anlayamayan büyüklerin arasında dünyayı maddi çıkar sağlayacak bir yer olarak göremeyen Ruben’in trajikomik öyküsü.