Bir şey var içinde, kurtulmaya çalıştığın, beğenmediğin, tanımsız, yabancı bir varlık. Bozmuş seni, karalamış, potansiyelini göstermene fırsat vermemiş, alıkoymuş.
Onu istemiyorsun. Kendi etini istemediğini, hayattan vazgeçtiğini bilmiyorsun. O karanlığın sen olduğunu bilmiyorsun.
Altıncı Engel bu izlek üzerinde ilerliyor.
Esrarengiz bir kitapla hayatının en büyük depremini yaşayan Fidan, içine düştüğü karabasandan kurtulmaya çalışıyor. Ancak bir şamanın bilgeliğiyle, ışık görmemiş derinliklere inmekten başka seçeneği yok.
Orada geçmişinin hayaletlerini, ailesini, yuvasını bulacak.
Karanlık yanını, kendisini bulacak.
Kitaptan;
“Sana o unuttuğun oluşu buldurmaya geldim. Yolu göstermeye geldim. Bil ki, unutmak için harcadığın zamandan daha çok acı geçecek üstünden. Hatırlarken, daha önce hiç yılmadığın kadar yılacaksın. Kaçacaksın. Yeniden denemek için cesur ol. Kendini unuttukça hızlanıp, hatırladıkça yavaşlayacak zaman. Kim olduğunu böylece anlayacaksın.”
Fidan: “Elimdeki kitapla benzeşiyorduk. İkimizin de en karanlık yanı içimizdeki hikâyelerdi. İkimizin de zamanı kendine yetmiyordu. Elimde olmadan kitaba uydum, onun gibi davrandım. Kendi zamanımı genişletmeye, mitolojik hikâyeler kadar eskiye gitmeye başladım. On yılları aşıp bin yıllara, oradan yaratılışa uzandım. Esrarlı mitolojik metinlerin şifrelerini kendimi çözmek için kullandım.”