Aziz Okuyucu
“Neredeyiz?”
Bu, zaman zaman kendi kendimize bakma, özeleştiri yapma, nefis muhasebesine yönelme zaruretinin sorusu.
Bugün bunu “İnsan ilişkileri”nde yapalım dedik.
Çünkü odur bizim, toplum içinde “Nasıl”lığımızı ortaya koyacak olan. Nasıl bir insanız?
Her daim Müslümanız. Müslüman olmak bir ânâ, bir duruma, bir statüye münhasır bir oluş değil.
İslam sınırına girildikten sonra -ki biz, Müslüman ana babadan, Müslüman bir yuvada ve ülkede dünyaya gelen insanlar olarak bu yolculuğu ana rahminde başlatıyoruz- bir inşa sürecinin içine giriyoruz.
Nev’i şahsına münhasır, deniyor, kendine özgü diye de ifade edilebilir, bir şahsiyet halidir Müslümanlık.
Yürekte başlar ama yürekte kalmaz Müslümanlık.
Çünkü inziva değildir Müslümanın hayatı.
Çünkü insanlar tek başlarına, dağda, inziva halinde yaşamazlar.
Yola anne-babayla çıkılıyorsa, anne-baba ile bir toplum hali söz konusu olmaktadır.
Onlarla ilişki nasıl olacak?
Anne-baba iseniz iki kişi arasındaki ilişki bir toplum örneğidir.
Anne-baba olarak evladınızla ilişkiniz toplum nüvesine bir tuğladır.
Annenin kendi ailesinden, babanın kendi ailesinden ilişkiler etrafımızdaki toplumsallığın parçalarıdır.
Yani neresinden bakarsak bakalım içinde yaşadığımız toplumun bir parçasıyız ve onunla her ilişkimizin niteliği önemlidir.
Yüzünüzün şekli, elinizin hareketi, beden diliniz bile bir davranış kodu ve mesaj taşıyor.
Oysa ilişkiler öylesine girift ve milyonlarca çeşitlidir ki, şuurla seçilenler, refleks halinde ortaya konanlar, kontrol edebildiklerimiz, edemediklerimizle bir toplumsal ahenk ya da kargaşa oluşturuyoruz.
Hani denir: “Bir bardak suda fırtına koparmak...”
Hani denir: “Pire için yorgan yakmak.”
Kur’an, “Göz kaş işaretiyle bile insanların hukukunun ihlal edilebileceği”ne dikkat çekiyor.
İslam aslında çok titiz.
Tebessümü kıymetli buluyor.
Öfkenin insan ilişkilerini zehirlediğine dikkat çekiyor.
Zarafet, nezaket gibi Müslümanda olması gereken hassasiyet alanları var.
İnsanların izzeti nefsini zedelememek gibi hassasiyet alanları var.
İftira, yalan, gıybet gibi tehlikeli alanlar var.
Hani bizde olması gerekenlerin, bizim olmazsa olmazlarımızın dünyanın herhangi bir ülkesinde var olması ve gidip gördüğümüzde “neden bunlar bizde yok?” diye hayıflanmamız ne kadar acı.
Oysa istiyoruz ki bunlar bizde doğsun, dünyaya yayılsın.
Altınoluk olarak kendimize bakıyoruz sık sık. “İslam - Müslüman ilişkileri”nin özellikle “insan ilişkileri” alanında aksamalar sergilemesi, gözden kaçırılamayacak bir zaaf niteliği taşır.
Rasulullah (s.a.v.) insan ilişkilerinde zarafetin timsalidir. Her sahabi “Rasulullah’ın en çok kendisini sevdiğine inanırmış.” Ne demek bu? Bir muhabbet iklimi ki herkesin yüreğini doyuruyor.
Rasulullah’ın izinden giden, her şubatta yâd ettiğimiz Mahmud Sami Ramazanoğlu (k.s.) gibi Allah dostları zarafet insanlarıdır.
Bizler, bütün çağların Müslümanları, onları gözümüzün, gönlümüzün ışığı yaparak yürümemiz gerekiyor.
Bu sayımız, bu yolda bir gayretin ifadesidir. Sizleri Altınoluk’la başbaşa bırakıyor, saygılar sunuyoruz.