Biz Dünya İle Yetinemeyiz
Hz. Ebubekir radıyallahu anh’ın hilafeti döneminde Tuleyha isimli birisi Peygamberlik iddiasında bulundu. Topladığı çapulcu güruhu ile isyana kalkışan Tuleyha’nın üzerine Halife, çoğu sahabeden müteşekkil bir ordu gönderdi. Tuleyha’nın para ile tutulmuş adamları, İslam ordusu ile karşı karşıya geldiklerinde bozguna uğrayıp kaçışmaya başladılar. Çılgına dönen Tuleyha kaçanları tutuyor, yakalarından sarsarak niye savaşmadıklarını sorguluyordu. Onlardan bir tanesinin verdiği şu cevap sahabeyi sahabe yapan özelliklerden birisi olarak tarihe mal olacaktır: “Bu savaştıklarımız var ya, bunlar bizim hayatı sevdiğimizden daha çok ölümü seviyorlar…”
Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimizin rahle-i tedrisinde yetişen sahabenin en farik vasfı dünyaya karşı tutumlarıydı. Onlar esas hayatın ahiret hayatı olduğunun idraki içinde yaşadılar. Ölümü kerih bir şey olarak değil, tam tersi Allah’a, ebedî hayata ve dostlara kavuşturan hoş bir vesile olarak gördüler. Tabiînden Ebû Muslim Halvânî’nin ifadeleri ile “onlar için Allah’a kavuşmak, yaşamaktan daha güzeldi. Az da olsa, çok da olsa düşmandan korkmazlardı. Dünyalık için endişe etmezler, Allah’ın vereceği rızka güvenirlerdi. Ölümden korkmayı, bulundukları hâlden korkmaktan daha sağlıklı görürlerdi.”
Şüphesiz bu sahabe tavrı, dünyaya bakışını “Allah’ım esas hayat ahiret hayatıdır” duası ile ifade eden Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’den tevarüstü. O En Güzel İnsan’ın dünyayı boşlamayan ahiret merkezli hayat tarzını ise vahiy şekillendirmişti. Vahyin dünyayı değerlendirişindeki temel nokta ahirete imandır. Dünyanın kıymeti, ahiret olmadan anlaşılmaz. Bu kıymetin ölçüsünü ise ölüm belirler. Sonunda ölüm olan bir hayat değersizdir. Dünya hayatı, ne kadar şaşaalı, göz alıcı ve debdebeli olursa olsun mahdut bir hayattır. Böyle değersiz, metaı az ve süresi kısıtlı bir hayat ile tatmin olanlar Allah’a kavuşacaklarını ummazlar.
Allah’a kavuşacaklarını ummayanlar dünya ile yetinirler. Dünya ile yetinen birisi elde ettiğinin zeval bulmasını istemez, dahası ölümden ikrah eder. Esas hayat olan ahireti hedefleyen kimse ise bu dünya ile yetinmez. Onun için ölüm bir son değil, esas hayata terfidir. Bu hâl onun en büyük kuvvetidir. Allah’ı ve ahireti isteyen, bu yüzden ölümden çekinmeyen müminin bu kuvvetini dünya da dünyacı da görür ve fark eder. Dünya böylesinin peşinden koşar; dünyacının böylesi ile ezberi şaşar, sonrası ya o kuvvete ram olmak ya da inkâra sapıp kahrolmaktır. İşte bu sayımız Allah’a kavuşma heyecanı ve ahirete imanın müminin en büyük kuvveti olduğunu hatırlatma amacı ile hazırlandı. İstifadeye medar olsun diye dua ediyoruz.
Bu sene dergimize abone olanlara hediye ettiğimiz, Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi’nin kaleme aldığı Müslümanın Gönül Dünyası isimli eser Allah’a kavuşma heyecanı taşıyan ve ahirete iman ile şenlenmiş bir gönlün koordinatlarını veren müstesna bir eser oldu. Hem gönüllerimizi ihya hem de başka gönüllere erişme noktasında bu güzel fırsattan istifade edeceğinizi ümit ediyoruz. Bir sonraki sayımızda buluşmak ümidiyle Allah’a emanet olunuz.