Sıdkı Yaşatmak Zorundayız
Rasûlullah Efendimiz vahye ilk muhatap olduğunda “bana kim inanır” diye sormuştu. İlâhî vazife ile ortaya çıkmak bir dürüstlük imtihanına tabi tutulmak demekti. İnsanlar ne söylediğinizi sorgulayacak, dahası şahsiyetiniz tartışmaya açılacaktı. Peygamberimizin “El-Emin” sıfatı bu zorluğun aşılmasında mühim rol oynadı. Dürüstlük bu açıdan dinimizin üzerinde yükseldiği temeldir ve hayâtîdir.
“Bana kim inanır” sorusu teklife dönüşünce Rasûlullah Efendimiz’deki doğruluk ve dürüstlüğü tasdik İslam dairesine girmenin fârik vasfı oldu. Dürüstlüğü tasdik edenler aslında kendi dürüstlüklerini de ispat ettiler. Böylece hem dinin üzerinde yükseldiği temel güçlendi hem de bu haslet sonrakiler için bir turnusol kâğıdına dönüştü. Dürüstlük dinimizin olmazsa olmaz şartıdır. Müslüman cimri olabilir, korkak olabilir, ama asla yalancı olamaz.
Doğru ve dürüst olmak ya da sıdk, iş, söz ve düşüncenin vakıaya mutabık olması ve bununla tadılan huzur ve sükûn hissidir. Rasûlullah Efendimiz; sıdkın insanı iyiliğe, yalancılığın da kötülüğe götüreceğini ifade etmişlerdir. İnsan doğruluğu şiar edinirse doğrular defterine, yalancılığı şiar edinirse yalancılar defterine kayıt olunur. Bu şekilde sıdk ile ilerleyen zamanla doğruluk ve dürüstlüğün hücceti haline gelir. Hüccet olmak, doğruluk ve dürüstlüğün kendisi ile tarif edildiği bir yere terfi etmektir.
Sâdık sıdkı ile bilinen, sıddîk hayatı ile sıdkı tarif eden insandır. Doğru ve dürüst olmak bir idealdir, ama esas ufuk doğruluk ve dürüstlüğü yaşatmaktır. Günümüz ilişkileri içerisinde doğru ve dürüst kalmak, kor ateşi elde tutmak kadar zorlaşmıştır. Doğru ve dürüst olmayı insan bir dereceye kadar başarabilir, ama doğru ve dürüstlüğü yaşatmak bu hasleti hayat tarzı haline getirmiş sâdıklarla beraberlikten geçer. O yüzden âyette emir, “sâdıklarla beraber olun” şeklinde gelmiştir.
Müslümanlık, doğruluk ve dürüstlüğün ana norm olduğu bir hayat tarzıdır. Bize her şeyden önce doğru ve dürüst sıfatları yakışır. Bu böyle değilse orada bir yanlışlık var demektir. Ümmet-i Muhammed’e mensubum diyen bunun hesabını her şeyden önce Peygamberimiz Efendimize veremez. Çünkü O, dürüstlük ve doğrulukla temayüz etmiştir. Ümmetine de öyle olmak iktiza eder. Biz sıdkımızla bilinmeli, sıdkımızla tanınmalıyız.