Sevgili Arkadaşlar;
Sohbetimize bir masalla başlayalım.
Sıcakların çok olduğu bir memlekette yaşayan birisi varmış. Havadan bunaldığı bir gün hazırlıklarını yapıp Kafdağı’na gitmeye karar vermiş. Az gitmiş, uz gitmiş; sonunda hedefine ulaşmış. Oradan bir rüzgâr ağacı fidanı alıp memleketine dönmüş.
Fidanı dikmiş ve sulamaya başlamış. Masal bu ya! Fidan üç günde üç, yedi günde yedi, kırk günde kırk metreye ulaşmış. Sonrasını siz hesap edin. Ağacın dalları yeri göğü kaplamış. Hafif bir rüzgâr estiğinde dallar onun on katı şiddetinde sallanıyormuş.
Oh ne güzel! Ağacın gölgesi var, dalları sallandıkça püfür püfür rüzgâr esiyor, demeyin. Dallar hafif rüzgârı alıp fırtınaya dönüştürüyormuş. Böyle olunca diğer ağaçların dalları, pencerelerin camları kırılıyormuş. Adamcağız ağacı diktiğine dikeceğine bin pişman olmuş. Anlayacağınız atalarımızın dediği çıkmış yine:
“Rüzgâr eken fırtına biçer.”
Kıymetli Dostlar;
Biz ne yapalım öyleyse? İyilik ve dostluk ağacı dikip onu büyütelim mi? Atalarımız; “Ne ekersen onu biçersin.” demişti hani. Haydi öyleyse! Etrafımıza selam verip tebessüm ederek başlayalım işe. Tabii önce ailemize, akrabalarımıza ve arkadaşlarımıza; sonra da Yaratan’dan dolayı cümle varlığa… İyilik ağacının da en az bire on vereceğini unutmayın canlar.