Aziz Dostlar,
Manavda özenle dizilmiş meyveleri görünce ağzımız sulanıyor değil mi? Mevlâm ne güzel yaratmış. Hele de kırmızı elmalar… Bu olgunluğa erişene kadar neler çeker elmacık, hiç düşünmeyiz. Toprak ve su ile beslenir, güneşin ışıklarıyla yana yana süslenir, rüzgâr estikçe hislenir; her zorluğa göğüs gerer de allı ballı elma olur.
Sevgili Öğrenciler,
Ya buğdayın başına gelenlere ne demeli? Günlerce toprağın altında durur, filizlerini bin bir zorlukla yeryüzüne çıkarır. Başaklar güneşte olgunlaşır. Bir gün başakları biçerler. Sonra değirmen taşı döne döne un eder taneleri. Hamur teknesinde yoğururlar. Son olarak sürerler fırına, mis gibi kokular yayılır etrafa. Bizim buğday bunca sıkıntıya dayanarak ekmek olur, nimet olur.
Kıymetli Evlatlar,
Bizi en çok kim sever? Annemiz değil mi? Elbette Allah’ımız onun kalbine evlat sevgisini koymuştur. Fakat doğal sebeplere bakınca neler görürüz? Bizi dokuz ay karnında taşır; yemez yedirir, giymez giydirir. Elimiz, ayağımız, kolumuz, kanadımız olur. Bu cefalara katlandığı için bizi en çok o sever. Biz mutlu olunca dünyalar onun olur. Çünkü cefayı çekmeyen âşık sefanın kadrini bilmez.
Değerli Canlar,
Hayatta zorlukla karşılaşınca ümidimizi kırmayalım, pes de etmeyelim. Unutmayalım ki her zorluktan sonra mutlaka bir kolaylık vardır. Bilelim ki zahmetsiz rahmet olmaz. Allah yâr ve yardımcımız olsun…