Kıymetli Arkadaşlar,
Bir gün öğretmenimiz kolundaki saati çıkarıp arkadaşımıza uzattı.
Saate dikkatli bir şekilde bakmasını söyledi. Biraz sonra öğretmenimiz sordu: “Akrep mi büyük, yelkovan mı?” Arkadaşımız: “Yelkovan.” dedi.
Öğretmenimiz yeniden sordu: “Saat kaç?” Arkadaşımız bilemedi. Biz de anladık ki bakmakla görmek arasında büyük bir fark varmış.
Sevgili Evlatlar,
Bisiklete binmeye başladığınız günleri hatırlıyorsunuz değil
mi? Ne kadar korkuyor, ne kadar düşüyordunuz. Fakat binmeye
devam edince, denge kurmayı öğrenince bisiklet sürmenin ne kolay bir iş olduğunu gördünüz. Ben de arabayı ilk sürdüğümde onu sırtımda taşıyormuş gibi ter içinde kalıyordum.
Aradan günler geçince acemilik hâllerime tatlı tatlı gülmeye başladım.
Aziz Dostlar,
Çömlekçinin hikâyesini duymuşsunuzdur. Bir çırak ayrı dükkân açmaya karar vermiş. Dükkânı açmış ama yaptığı çömlekler
fırına girince çatlıyormuş.
Bunun üzerine ustasının yanına gitmiş. Ustası, fırına sürmeden önce çömleklerin içine “püf” diye üflemiş.
Çömleğin üzerindeki hava kabarcıkları yok olduğu için çömlek kırılmamış.
Değerli Gençler,
Evet, etrafımıza dikkatle bakalım ama baktığımız şeylerin inceliklerini de görelim. Daha sonra bir işi yaparak bilgimizi ve görgümüzü pekiştirelim.
Şu söz kulağımıza küpe olsun: “Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim.” Buraya şu atasözünü de ilave edelim:
“Bakmakla usta olunsa kediler kasap olurdu.” Haydi, ne duruyorsunuz?
Kolay gelsin canlar…