Granada, XV. Yüzyılı Çöllerin kızı Samara, annesiyle birlikte yaşadığı evinden her sabah erkenden çıkar, evinin biraz uzağındaki kumsalın üzerinde -ne kadar zaman dans ettiğini bilmeden- durmaksızın ve kendinden geçercesine dans ederdi. Çünkü dans, onun yaşamının bir parçasıydı. Bir gün, Sultanın hattatı; gün doğumu sırasında, saraya dönüş yolundayken, Samara'yı dans ederken fark ettiğinde, Samara' nın büyük bir aşkla yapıyor olduğu figürlerine, insanı kendine çeken estetiğine büyülenir ve Alhambra'nın sarayına götürmeye, onu orada, (sultanın sarayında) yanında tutmaya karar verir.
Sultanın Hattatı, Çöllerinin kızı Samara'nın bedelini annesine ödedikten sonra, birlikte yola koyulurlar. Samara saraya geldiğinde; yüksek örgülü duvarların ardında, hattatın üç karısının daha olduğunu ve her üçünün de sarayda hüküm sürdüğü bambaşka bir dünyayı keşfeder. Efendisi de dahil, hiç kimse ona bu altın yazmalı kafesi kuşatan gizemin sırrını açıklamamaktadır. Efendisinin ihtiyacı olan, onun ince silueti, zevk planları için -mürekkebi kadar karanlık planları için- çıplak bırakacağı karnıdır... Ama bu dansöz, diğerleri gibi sıradan bir av değildir...
İlgiyle okuyacağınız bu büyüleyici romanda Muriel Romana, romanına işlediği eşsiz üslubuyla, 'Mavi Sakal' efsanesini, Bin Bir Gece'nin oryantal zamanını yeniden yaşatıyor gibiydi.