Herkesten Uzlet,
Allah’la Ülfet Vakti
İnsanlık tarihi için şaşırtıcı olmasa da, özellikle genç kuşaklar için pek de sıradan olmayan, adeta hepimizi şok eden zamanlardan geçiyoruz. Neredeyse dünyanın birçok ülkesini esir alan virüs sebebiyle, hayatlarımız adeta bambaşka bir boyut almış vaziyette. Bu dönemi tarif edebilecek kelimelerin başında “şok, panik, endişe, korku” gibi kavramlar geliyor.
Gerçekten de şok olduk, paniğe düştük, endişeler sardı dört bir yanı ve korku içinde kaldık. İlk vakanın ülkemizde görüldüğü 11 Mart tarihinden sonra, bir bakıma devlet ve millet olarak bizler de yeni bir döneme girmiş olduk.
Neredeyse iki aydır yeni bir hayatı yaşıyoruz aslında. Temasın azaltıldığı, sosyal mesafenin sürekli vurgulandığı, eve sığması arzu edilen bir hayat bu. Sokaklar boş, meydanlar sessiz, her yer sakin, dükkanlar kapalı. Akla hayale gelmez şeyler kısa sürede acı ve ibretlik gerçeğimiz oldu, mecburen askıya aldık birçok şeyi, ister istemez rafa kaldırdık normal rutinlerimizi.
Ramazan ayını dahi bu küresel imtihanın gölgesinde geçiriyoruz, hâliyle inanan insanların hüznü kat be kat fazla şu an. İftarlar garip ve kimsesiz, teravihler kederli, camiler içli içli ağlıyor, görünen o ki bayramımız da buruk olacak.
Lakin tüm meselelerde olduğu gibi, yaşananlar herkeste aynı etkiyi bırakmayacaktır. Bunca hadiseden sonra hissemize düşen dersi, almamız gereken ibreti alabilecek miyiz, zor bir soru. Kur’ân’ı Kerim’de, çeşitli zorluk, sıkıntı ve kederle imtihan edilen bazı kavimlerin, tüm yaşananlara rağmen ilahi olana yönelme ve Allah’a doğru yol tutma hususunda pek de muvaffak olmadıklarından da bahseder. Bu anlamda, zorluk, sıkıntı, hastalık ve keder gibi imtihanlarda, çıkış yolu nettir: Kulluk bilincini kuşanmak, takvaya sarılmak, Allah’a yönelmek ve O’na içli içli yakarışlarda, niyazlarda bulunmak..
Bu pencereden bakarsak, büyük bir şer gibi görünen şu zaman dilimlerini hayra da dönüştürebilmek elimizde. Çünkü tatsız ve tuzsuz bir akışın, kalp yoran, zihin tüketen bir yarışın içindeydik, durmaya, yavaşlamaya, sakinliğe, sessizliğe vakit yoktu. Herkesten mecburen uzaklaştığımız bu evreyi, kendi Hira’mıza çevirebilirsek, büyük bir nasibe erebiliriz.
Herkes madem uzak bize, biz de bize çok yakın olan Rabbimizle ilişkilerimizi güzelleştirip, marifetullah ve muhabbetullah ufuklarından hissemizi arttırmaya çalışabiliriz. Okuduğumuz onca güzel sözü, dinlediğimiz sayısız manalı sohbeti, kendi nefsimizde tatbik etmek için bulunmaz bir fırsat içindeyiz, değerini bilirsek hayatlarımızı birçok açıdan kıymetlendirebiliriz. Son yaşananlar, hayata pamuk ipliği ile bağlı olduğumuzu net bir şekilde ortaya koydu. Madem dünya sonlu, ömürlerimiz de geçiyor, eğer Allah’la dost olamazsak, O’na bağlılık ve kullukta mesafe kat edemezsek, yaşadığımız tüm dramların yanına ebedî bir hüsran da kalacak elimizde. Niçin geldik aleme, ne yapıyoruz burada, yaşamaktan murat nedir, bunca ikazdan, işaretten ve ibretten sonra da anlamadan gidersek, vah bize, ah ömrümüze...
Türlü acıyı ve zorluğu içerdiği gibi kalp hayatımız ve gönül dünyamız için eşsiz imkanlar ve fırsatlar da barındıran şu uzlet günlerini ilahi ülfetle süsleyebilenlere ne mutlu.
***
Bu sayımız “uzaktan yaşama sanatı”na dair yol rehberi niteliğinde hazırlandı. Böyle bir sanat dalı var mı sahiden? Görünen o ki insanlık olarak kısa sürede bu konuda büyük mesafeler aldık, almaya da devam edecek gibi duruyoruz. Dosyamızda, uzaktan yaşadığımız hayatı nitelikli hâle getirme hususunda bilgiler var, özellikle genç dostlarımıza ilham olması niyetiyle fikir insanlarının manalı tahlilleri ve isabetli tespitleri yer alıyor. Ayrıca, genç arkadaşlarımızdan da uzaktan yaşadıkları hayatlara dair duygu ve düşüncelerini aldık. Bakalım sizlerde ne gibi çağrışımlara vesile olacak.
Ramazan Bayramınızı şimdiden tebrik ederiz.
Gönüller mahzun, lakin Allah kerim; ümidimizin diri, gayretlerimizin kavî olması niyazıyla..
Süleyman Ragıp Yazıcılar