Anneni, Babanı ve Kardeşlerini Gerçekten Tanıyor musun?
Bir zamanlar “elektrikler giderse insan ailesiyle yakından tanışır” derlerdi, çünkü o vakitlerde bir kandil ya da mum etrafında sohbet edilir, tatlı muhabbetlerden bahis açılırdı. Yüzler tebessüm eder, hoşça vakit geçirilir, “sahi ne iyi oldu da karanlığa gömüldük, bu vesileyle içimiz aydınlandı” mırıltıları dökülürdü dudaklardan. Sonrasında elektrikler de gitmez oldu, bir araya gelinen zaman dilimleri hızla azaldı, daha da “ben” odaklı hayatlar yaşadık, bitmek bilmeyen koşturmacalardan dolayı adeta kendi içimize düştük, kimseyi dinleyecek, kimseyle özel ilgilenecek vakit bulamaz olduk.
Derken hiç hesapta olmayan bir salgın altüst etti hayatlarımızı ve yeniden evi keşfettik, aile fertleriyle yüz yüze geldik, annemizle, babamızla, eşimizle, çocuklarımızla ve kardeşlerimizle mecburi bir yakınlaşma yaşadık. Kimse gidemedi bir yere, ev içindeki kesişmeler çoğaldı, ilişki ve irtibat arttı. Önemli bir tecrübe oldu bu hepimiz için, sorguladık çok şeyi, yeniden manasına kavuştu birçok mesele.
Bu süreçte, aile bizim neyimiz olur sorusu sık sık gündeme geldi, ilişkilerin ne denli kırılgan olduğu da açığa çıktı. Kimi yaşlıların bir türlü evde duramadığına, kendisini dışarı attığına şahit olduk, boşanmalardaki ve aile içi kavgalardaki artış haberlerine üzüldük. Diğer yandan, nice insan “yavrularımla ilk defa bu kadar vakit geçirdim, ne büyük nimetmiş daha iyi anladım” şeklinde itiraflarda bulundu, nicesi de “keşke internet de tamamen gitse ve hayat daha da normalleşse, insan insana kalsak, ailemizi, sevdiklerimizi derinden keşfetsek” temennilerini dile getirdi. Genç dostlarımızın ağzından “babamla bütün buzları erittim”, “annemi artık daha iyi anlıyorum” cümleleri döküldü.
Evet, aslında çokça eksik kaldığımız ve önemini hiç kaybetmeyecek bir konu aile meselesi. Her cuma günü hutbe sonunda “Allah akrabaya yardımı emreder” ayetini dinliyoruz, bu açıdan ayetin muhatabı ilk halka olarak kendi ailemiz oluyor, birinci dereceden yakınlarımız yani. Yardımın çeşidi çok, ölçüsü sınırsız, çünkü iyilikte yarışmak emredilmiş bize, hangimizin daha güzel amel işleyeceği test ediliyor bu alemde. Öyle bir dokunmalı ki aile yuvası, küçük bir cennete dönüşmeli evler, sonsuzluğu çağrıştırmalı ilişkiler. Sevgi, anlayış, cömertlik, dürüstlük, merhamet, fedakarlık, sabır, vefa gibi faziletler doyasıya yaşanmalı ve kesintisiz şekilde hayat bulmalı ailede. Başarabilirsek eğer, birçok şeyin üstesinden geleceğiz, tarih ve tecrübeler şahittir buna.
Ne yapacağız peki? İlk elden samimi bir yakınlaşma, tanışma iklimi lazım hepimize. Birbirimizin değerini bilmek için fırsatlar oluşturmalı, oturup dinlemeliyiz aile fertlerini. Özellikle anne ve babanızla, sanki bir gazeteye röportaj veriyormuşlar gibi, sanki bir televizyonda açık oturuma katılmışlar gibi, uzun uzun konuşmanızı tavsiye ederiz. Önceden hazırladığınız en az yüz farklı ve ilginç soruyu sorun onlara, sonra görün ne büyük açılımlar olacak kalbinizde, ne çok eksiğiniz tamamlanacak. Hatta şaşıracaksınız, “vay be” diyeceksiniz dinledikleriniz karşısında, bilmediğiniz birçok detay ortaya çıkacak, gerek mâziye gerekse onların iç dünyalarına doğru eşsiz bir yolculuk yapacaksınız. Mümkünse sesli ya da görüntülü kayda alın o anları, eşsiz bir miras olacaktır hayatınızdaki.
Aynı uygulamayı kardeşleriniz, eşleriniz, çocuklarınız için de tavsiye ederiz, oturun karşılıklı uzun uzun, onlarca soru sorun sıkılmadan üşenmeden. Muhatabınız kim, yüreğinde neler var, dinleyin sabırla, göz göze gelin muhabbetle. Aile fertleri arasında kurulacak her sıkı ilişki, insanlığı adımlayacağımız eşsiz köprüler oluşturacaktır kalbimizde. Ailenin huzuru insanlığın huzuru olacak, ailenin dirilişi tüm faziletlerin dirilişini muştulayacaktır.
Başka neler yapalım, nasıl bir yol izleyelim diye merak edenler için, güzel bir sayı hazırlamış bulunuyoruz. Birbirinden kıymetli yorumlar, tahliller ve tavsiyeler var dosyamızda. Ayrıca, genç dostlarımızın tecrübelerine kulak kabarttık, ilham verici hikayeler okuyacaksınız. Şifa olsun sadırlara, sevgi ve muhabbet olsun ailelere.
Ekim ayında görüşmek üzere, muhabbetle.
Süleyman Ragıp Yazıcılar