“Şimdi, kendimi at kişnemeleri arasında ‘Allah, Allah’
nidalarıyla insanlara dar gelen Yermük vadisinde hissediyorum.
Vallahi Rabbimden beni her gazada diriltmesini
ve o savaşın hakkını vermeyi istedim.”
Sonra biraz durdu ve dedi ki;
“Vasiyetimi bildiriyorum, beni ayağa kaldırın…”
Ayağa kaldırdılar.
“Kılıcımı getirin!”
“Neden, efendimiz?”
“Burnu üzerine düşerek hırıltılarla ölen deve gibi ölmek
istemiyorum. Bu gözler korkaklar gibi uyumadı.”
Yüzünde soğuk terler birikiyordu.
“Ölümü, savaştaymışım gibi ayakta karşılayacağım.
Öldüğüm zaman atımı muharebede tehlikelere dalabilen
bir yiğide veriniz. Atım ve kılıcımdan başka bir şeye
sahip olmadan öleceğim. Mezarımı, bu kılıcımla kazınız.
Kahramanlar kılıç şakırtısından zevk alırlar.”