Müslümanlarda Tıp ilminin 9. yüzyıla, yani Abbasi döneminin başlangıcındaki meşhur tercümeler dönemine kadar olan gelişimi ve sonrasında Ali İbn-i Rabban, er-Râzî, el-Mecûsî ve İbn-i Sînâ ve eserleri çerçevesinde ele alınan derslerde başlıca dikkat çekilen hususlar şöyledir: Tercümeler döneminde Arapça’ya Hind ve Yunan kaynaklarından pek çok eser çevrilmiştir. Bugün için aslı kaybolmuş kitapların, Arapça tercümelerde korunmuş olduğu bir gerçektir. 1200 sene önce Arapça mütercimleri, Bağdat’tan Cündîşâpûr’a, oradan Edessa’ya (Urfa) ve Antakya’ya ve buradan İskenderiye’ye uzanan canlı bir geleneğe şâhit olmuşlardır. İslâm Tıbbı üzerine yapılan dikkatli ve itinalı çalışmalar, tercümelerden bağımsız yeni uygulama ve teliflerin varlığını ortaya çıkarmaktadır. Orta Çağ hekimleri kendilerini sadece tıp alanıyla kısıtlamamışlar, çalışmalarında astronomi, astroloji, musiki, matematik ve hatta ahlâk konularıyla yakından ilgilenmişlerdir. İslâm Tıbbı hakkında yazılan tüm büyük sistematik eserlerin girişinde şu öğretilerden bahsedilir: Evren dört ana unsurdan meydana gelir. "Anasır-ı Erbaa" olarak bilinen ve dört sır manasına gelen bu unsurlar su, toprak, ateş ve havadır. İnsan bedeninde bu dört unsurun her birinin karşılığı olduğuna inanılır ve bunlara hılt adı verilir. Hıltların karışımından müteşekkil insan bünyesine ise mizaç denmiştir. Her bünyede bu karışımlar değişik oranlarda bulunduğundan, insanların mizaçları da farklı farklıdır. Bir bünyede hangi mizaç hâkimse bünye onunla anılmıştır. Safravi mizaç, sevdavi mizaç, demevi mizaç ve balgami mizaç gibi. Kan grupları da dörttür. Fakat hiç kimse tek başına ve tamamen şu veya bu mizaçtan olmuyor. Herkes, bu mizaçların belli oranda karışımından müteşekkil bir yapı arz ediyor. Bu mizaçların belli orandaki bileşkelerine göre eski hekimler 64 çeşit temel mizaç olduğunu ifade etmişlerdir.