Rasûlullah (s.a.v.)’in hayatı tek kelimeyle özetlenecek olsa, herhalde bu “iyilik” olurdu. Sonra onun tamamlayıcı cüzleri olan cömertlik, affedicilik, güler yüz ve tatlı dil, dile gelirdi. Çünkü onun hayatı, herkese iyilik etmek ve hiç kimsenin kötülüğünü istememekten ibaretti. Merhametini –kendisine düşmanlık edenleri de kuşatacak şekilde– bütün mahlûkata yaymaktı. Öyleyse bizim de her işimiz mutlaka halk nazarında iyilik, Hak katında hasene olarak nitelendirmeye lâyık olmalı.
Müslüman’ı “elinden ve dilinden insanların emîn olduğu kimse” olarak tarif eden Peygamberimiz (s.a.v.), “Canımı kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz ya da Allah Teâlâ kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarıp dua edersiniz ama duanız kabul olunmaz.” diyerek bizleri uyarıyor. O sebeple iyilik bizim inancımızın gereğidir. Her şeyin en iyisini yapmak ve kötülüklere engel olmak bizim varlık sebebimizdir.