İki yıl sonra kendisini bütün gücüyle, gençliğinin bütün ateşi ve yüreğinin bütün ateşi ve yüreğinin bütün temizliğiyle arzulayan Ménil'e boyun eğmişti. 'Beni seviyordu, bunun için verdim kendimi ona' diyordu içinden. Acı çekilecek derecede sevildiğini görünce bırakmıştı kendini. Çabucak ve sadelikle vermişti kendini. (...) Aşk da sofuluk gibidir. Geç gelir. İnsan yirmi yaşındayken ne o kadar âşık olur ne de sofu. Özel bir eğilimi, bir tür doğuştan ermişliği varsa o başka. Bir kadın, tutku-aşka, yalnızlıktan ürkmez olduğu yaşta boyun eğer çoğu zaman. Tutku dindışı bir keşişliktir. Bunun için büyük tutkun kadınlar, büyük çilekeşler kadar ender görülür. Hayatı, dünyayı iyi bilenler, kadınların zayıf göğüslerine gerçek bir aşkın dikenli gömleğini seve seve giymediklerini bilirler. uzun bir özverinin herkesin elinden gelmeyecek bir şey olduğunu bilirler. Hele bir seçkin çevre kadınının sevince nelerden olacağını bir düşünün. Her şeyi kaybeder aşkta. Özgürlüğü, huzuru, serbest bir ruhun çekici oyunlarını, şık giyimleri, eğlenceleri, zevkleri. (...) Dechartre, ellerini tuttu, öptü, uzun uzun gururlu bir hayranlıkla baktı ona. Sonra yere kapandı, dudaklarını, ayakkabısının ucuna dokundurdu. 'Ne yapıyorsunuz?' 'Buraya, bana gelen ayaklarınızı öpüyorum. Kalktı, onu yavaşça kendine doğru çekti, dudaklarını aradı, uzun uzun öptü dudaklarını. Thérésé hiç hareket etmiyordu. Başı geride, gözleri yumuk yumuktu. Şapkası kaydı, saçları dağıldı.."
Kırmızı Zambak... Dünya aşk edebiyatının bu en önemli klasiği de "Oğlak Klasikleri" arasında...