Deli gibi dönüp duran bir roman, Kuzgunkara. İnsanlığın tepesinde. Bağıra çağıra dolaşıyor.
Farklı dönemlerde yazılan altı mektubun seslerine dikkat. Hepsi edebiyatın köklerine zincirlerle bağlı. Ama bugüne kadar okuduğunuz metinler gibi değil bunlar, romanı oluşturan bu mektuplar. Tamamı her gün raflarda rastladığınız romanların tersine, bu kökleri (zincirleri) kırmaya çalışıyor. Yer yer Poe, Joyce, Proust gibi -artık çok büyük- isimlerin silahlarını -anlatı tekniklerini- kullanarak...
Burada editörümüzün sesi biraz daha belirginleşsin: Kurguda ve dilde öne sürdüğü -başta dağınık görünen, ama dikkatli bakıldığında çok iyi işlenmiş- yeniliklerle, bizi önce anlamsızlığa terk etti, ardından hızla içeri çekti. Editörün ve yazarının mektupları bu yüzden romanın artık bir parçası oldu. En başta ilk okurlarına -editörlerine- çok çektiren bu roman, sizin de baş belanız olacak. Son yıllarda, anlatının zincirlerini kırmaya çalışan bir roman olarak başınızın üstünde dönüp duracak. Dönüp bir kez daha okuyacaksınız. Bir kez daha. Bir daha!