"... Gece şarkılarına benziyordu Zeliha'nın sessizliği. Sessizlikten çok karanlık bir ıssızlığı taşıyordu içinde. Onun yanında mahallenin şarkısından sıyrılıp, kendilerini düşünmeye başlıyorlardı ellerinde olmadan. Hayatlarının rotası değişiyor, kaderleri altüst oluyordu. Varlığının bile farkında değillerdi eskiden. Şimdi ışıl ışıl ışıldıyordu Zeliha'nın sessizliği. Onların şarkılarının anlamsızlığını haykırıyordu sanki..."
Bir garip kızdır Zeliha. Dokuduğu halılara ruhunu, hayallerini, düşlerini katan, esin perisiyle büyülenip kendine dünyalar kuran. Henüz on beşinde, Dulkadın Emine'nin tek çocuğu, Üsküdar sırtlarındaki gecekondunun dışına çıkmasına izin vermediği güzel kızı. Oysa avludan kaçıp büyülenmiş gibi gittiği bir yer vardır Zeliha'nın: Deli Saraylı'nın bahçesi, bahçedeki elma ağacı. Kendi dünyasına kapanan, hayallerini halılarının ilmeklerine akıtan Zeliha kimseleri almamıştır o dünyanın içine, annesini bile; ta ki bir gün... Ta ki bir gün Mustafa'ya rastlayana dek. Nasıl bir şey olduğunu bilmediği özgürlüğe kavuşmak için çıktığı yolculukta insana dair hangi acıları keşfedecek, insanı delilikten ayıran o ince çizginin hangi tarafında kalacaktır Zeliha?