Salman Rushdie’nin bu sürükleyici romanı, kendini, “Ana rahmine düştüğüm andan itibaren, başka bir boyuttan, zaman tünelinden gelen bir ziyaretçi gibi dünyadan ve üzerindeki her şey ve herkesten iki kat hızlı yaşlandım. Ana rahmine düşmemle doğumum arasında dört buçuk ay vardı,” diye tanıtan bir Hintli-Yahudinin ağzından anlatılıyor. Moraes “Mağripli” Zogoiby, Koşin baharat tacirleriyle yeraltı dünyasını yönetenlerin melezi bir soyun son temsilcisi. Rushdie, okurlarını Mağriplinin hikâyesi eşliğinde Hindistan’dan İspanya’ya uzanan bir yolculuğa çıkarırken, bir yandan da Hindistan’ın iç politikasındaki, toplumsal yaşamındaki ve Hint altkıtasındaki değişimleri aktarıyor.
Salman Rushdie, Mağriplinin Son İç Çekişi’nde İspanyol ressam Francisco Pradilla y Ortiz’in 1492’de Granada’nın düşmesiyle ilgili bir tablosunda ele aldığı efsaneden esinlendi. İspanya’daki son Mağripli hükümdar XII. Muhammed, Granada’yı terk etmek zorunda kalınca son bir kez dönüp arkasına bakar ve içini çeker. Bunun üzerine annesi şöyle der: “Erkek gibi müdafaa edemediğin şey için kadın gibi ağlama.”