ANASAYFA POPÜLER E-KİTAPLAR YENİ E-KİTAPLAR YAYINCILAR KATEGORİLER

Mekke'deki Kor Parçası

Münir Muhammed Gadban Erkam Yayınları


15,00 TL

Satın al

Bu e-kitap için kiralama seçeneği mevcut değil.


Okuyabileceğiniz formatlar

EPUB formatı
Okuyabileceğiniz platformlar


Künye


Ürün Kodu
2071234611377

ISBN
9789944839730

ISBN (Basılı Kitap)
9789944835787

Yayınlanma Tarihi
-

Sayfa Sayısı
-

Dil
Türkçe

Kategoriler
DİN / İslam / Genel

Kitap Hakkında

Allah’ın yarattığı en aziz varlık olan insanı kurtarmak ve mutlu etmek İslâm Dîni’nin ana gayesidir. İnsanımızı şaşkına çeviren kavram kargaşasının zirveye ulaştığı bu zamanda ortaya sürülen kurtuluş ve mutluluk formüllerinin artık yalama olması, İslâm’ın dışında kalan sistemlerin iflâsını haykırırken, İslâm mücâhidlerine düşen önemli görevlerden birisi, sistemlerin takdim ettikleri değer ölçülerini ve yetiştirdikleri insan tiplerini ilmin net ışığında ve elle tutulur kesinlikte ortaya koymaktır. Tarih boyunca değer ölçülerinin münakaşa edildiği İslâm-küfür yahut İslâm-câhiliyet savaşı, dünyalarını bilgisizliğin zindan ettiği insanları aydınlığa çıkarmak gayesiyle başlamış, gösterdiği sonsuz genişliğe ve müsamahaya rağmen en katı tepkilere maruz kalmıştır. Bu yönüyle tarih, bir garabetler sahnesidir; en çok müsamaha gösteren, en acımasız hücumlara hedef yapılır. Bunu anlamak için, Rasûlullah’ın muamelesiyle O’na yapılanları mukayese etmek yeterlidir. İslâm’a saldıranlar, bilgisizlikleri ve kör saplantıları sebebiyle insanlardan başka yaratıklara yakışan nitelikleri kendilerine şiar edinenlerdir. İslâm’ın güzelliklerinden ve yüksek gayelerinden haberi olmayan bir kimse, eğer içinde kötülük taşımıyorsa, onu İslâm’ın değer ölçüleriyle ruhlandırarak önce topluma, sonra insanlığa kazandırmak bir derece kolaydır. Fakat hiçbir şeyle tatmin olmayan, herkese yüksekten bakan, hizmetleriyle donandığı köle ve hizmetçilerini insan bile saymayan, en basit hatalara en ağır cezaları az gören, herkese hükmetme derdiyle kıvranan, yaratıcısı Yüce Allah’a kulluk yolunda alnı secdeye gelmeyen bir yırtıcıdan insan yapmak, ne denli zordur. İlâhî vahiyle aydınlanmayan ne olursa olsun, bugün uydurulmaya, yarın bozulup değiştirilmeye mahkûmdur. Böyle toplumlarda insan, deneme tahtasıdır. Bu sebeple kendisiyle her gün bir başka şekilde karşılaşan insan, kendisine saygıyı yitirmiş, başkalarına da değer vermez hâle gelmiştir. Bu uçurum, bir başka yönden bakıldığında; kendilerini yaratan Allah’ın koyduğu ebedî nizamdan başkalarına teslim olanların acı sonudur. Bu eserin konusu olan, azılı müşriklerden Utbe bin Rebîa’nın kızı, Bedir sonrasının Mekke başkanı Ebû Süfyan’ın karısı, Emevî Devleti’ni kuran Muâviye’nin anası Hind, Mekke Fethi’ne kadar Kur’ân’a sırt çeviren, cahilî sistemin yetiştirdiği bir kadındır. Bu devre içinde onun; kocasını daima kötüye teşvik eden, kafasına uymayan her şeyi reddeden, iliklerine kadar kin, kibir, gurur ve hasetle dolu bir yırtıcıdan yahut bir kuduz müptelâsından farkı yoktur. Bu sebeple daima huzursuzdur. Gönül rahatlığıyla geçirdiği dakikası yoktur. Bütün bunlar ne uğruna? Sadece bir hiç! Onun, babalarından ve çevresinden görerek kendine tanrı kabul ettiği putlara yaptığı yıllar boyu kulluk, takdim ettiği sayısız kurban, içini aydınlatacak bir kıvılcım bile parlatamamıştır. Mekke Fethi’nden sonraki Hind ise son derece huzurludur. Müslüman olduktan sonra kıldığı iki rekât namazda duyduğu huzuru, yıllar boyunca hiçbir şeyden duymamıştır. Basit gibi görünen bu büyük olay, işte insanlığa İslâm’ın ka- zandırdığı ruhun sırrını haykırmaktadır: En mutlu insan, Allah’a en yakın insandır. Bu da Allah’ı anmakla ve O’na itaatla gerçekleşir. İslâm’a girmek, yeniden yaratılmak gibidir. Bu sebeple; Hamza’nın ciğerlerini çiğnemekle tatmin olmayan Hind’le, ilerlemiş yaşına rağmen Allah yolunda cihad gayesiyle cepheden cepheye koşan Hind arasında -cibilliyet dışındabir alâka göremezsiniz. Çünkü o, Mekke Fethi’nden sonra Rasûlullah’ın ve ordusunun yaşattığı huşû manzarasını evinin penceresinden -kendini alamayarakseyrederken ürpermiş, sonra Rasûlullah’ın huzuruna giderek Müslüman olmuştur. Böylece yeniden yaratılan Hind’in bundan sonra tek gayesi, İslâm’a hizmet etmek ve Allah’ın düşmanlarına karşı savaşmak olmuştur. İçlerinde Hind’in de savaştığı ve büyük hizmetler gördüğü İslâm ordularının fethettiği topraklarda yetişen Suriyeli mücahid yazar muhterem Münir Muhammed el-Gadbân’ın sayısız dersler ve ibretlerle dolu bu kıymetli eserini Cenab-ı Hakk’ın yardımıyla ülkemiz kültür dünyasına kazandırmış bulunuyoruz. Yarının mücâhid ve mücâhidelerinin yetişmesinde bu gibi eserlerin faydalı olacağına inanıyoruz. Bu vesile ile Rasûlullah’ı ve ashabını seven mücâhid araştırmacılarımızı; her biri kendi sahasında büyük kahramanlar topluluğunu, insanlığın yüz aklarını, yani Rasûlullah’ın sahâbî ve sahâbiyyelerini hiçbiri kalmayıncaya kadar Türk kitaplığına kazandırmaya çağırıyoruz. İslâm öncesi ve sonrası toplum hayatının çok yönlü bir tedkîkinin açık bir başarısı olan bu eserde olduğu gibi, bir sahâbînin hayatı, bütün devreleriyle ve şahsiyetinin bütün yönleriyle, okuyucuların da anlayış seviyeleri gözetilerek ele alınmalıdır. Meşhur ve büyük sahâbîler dışında bu saha boş sayılır. Özellikle bu çalışmaların, adları sadece anılıp geçilen, olaylar arasında kaybolup gitmiş bulunan, fakat yaptıkları büyük hizmetlerle büyük fetihlere katılan sahâbîler üzerinde yapılması daha faydalı olur kanaatindeyiz. Aynı zamanda bu gibi çalışmalar, Rasûlullah’ın akıllara durgunluk veren sabrının ve tahammülünün, denizler kadar engin müsamahasının anlaşılmasına yardımcı olur. Bunun yanında katı ve kör düşüncelerin hücumlarına İslâm’ın mukabele tarzını bugünün ve yarının davetçilerinin iyi anlaması lâzımdır. Dün buna ihtiyaç bile görülmüyordu. Fakat kitleler hâlinde iç bölünmeler, bunu anlamaya mecbur edecektir. Bugün Müslüman toplumların maruz kaldığı illetlerden biri, “insan harcama” kanserinin sanat veya meziyet hâline gelmiş olmasıdır. Böyle toplulukların bugün başlayıp yarın başaracakları hiçbir iş yoktur. Başarı, Allah’ın emrine, Rasûlullah’ın sünnetine sahâbî mantığıyla itaat etmeye ve İslâm’ı hayat nizamı olarak kabul etmeğe bağlıdır. Yüce Rabbimizden, Sevgili Peygamberimiz hürmetine, içimizde sahâbî kardeşliği ruhunu yeniden canlandırmasını diliyor, sünnet-i seniyyesi ve yüksek ahlâkıyla Rasûlullah’ı içimizde yaşatmaya bizleri muvaffak kılmasını istiyoruz. Başarıya ulaştıran ancak Allah’tır. Ali Hüsrevoğlu Medine-i Münevvere 14.02.1410