Köylünün evinde buğday ekmeği bulunmazdı, yedikleri arpa ekmeği ile bulgur pilavı idi. İkinci Dünya Harbi zamanlarında o arpa ekmeği de göğe çekildi. Köylü ot yayıldı. Evet evet, dağlarda ot toplar, onunla geçinirlerdi.
Dükkânların üst taraflarında ön yüzü cam, teneke kutular sıralanırdı. Ceketlerin koluna sürülerek parlatılmış elmalar bu kutulara konur, ancak hastaya, lohusaya elma götürülür; diğer zamanlarda pek yenmezdi. Çünkü elma çok lüks bir meyveydi.
Köylü, yemeni denen bir ayakkabı giyer, her yırtılışında otomobil lastiğinden bir yama vurdururdu. Ve giymeye senelerce devam ederdi. Köylünün büyük bir kısmı, bu yemenilerin eskimemesi için, çok zaman yalınayak gezer, pek az kişi devamlı giyerdi.”
Bu ifadeler, Türkiye’nin 40’lı yıllarını anlatan 1979 baskılı “Babalarımızdan Zenginiz” isimli kitapta geçiyor. Bunları okuyunca “şimdi dedelerimizden daha zenginiz” diyesi geliyor insanın… Ve “varlıkla imtihan yoklukla imtihandan zordur” sözünü de hatırlamadan geçemiyoruz.
Evet, bugün nimet içinde yüzüyoruz. Sofralarımızın ana menüsüne soğuk-sıcak ara yiyecekler eşlik ediyor, gardıroplarımız birkaç defa giydikten sonra yüzüne bakmadığımız kıyafetlerle dolup taşıyor, yazlık-kışlık ayakkabılarımızı koyacak yer bulamıyor, birkaç senede bir mobilyaları eskimeden değiştiriyoruz. İhtiyaca göre yaşamıyor, modaya göre şekil değiştiriyoruz.
Kısacası imtihanların en büyüğüyle sınanıyoruz. Şükürsüzlükle, kanaatsizlikle, israfla, savurganlıkla, cimrilikle ve bencillikle savruluyoruz. Varlığımızın dünyada bereketini görmediğimiz gibi, ahiretimizi kaybetmekle de yüz yüze kalıyoruz.
Nisan ayı Efendimizin (a.s.m.) kâinatı şereflendirdiği kutlu bir ay… Bu vesileyle kapak dosyamızı O’nun ders halkasında yetişmiş “zengin sahabileri”ne ayırdık. Varlıklarını nasıl ve nerede kullanmışlar, zenginliklerini kimlerle paylaşmışlar, şükürlerini nasıl ifa etmişler, israf-infak dengesini nasıl kurmuşlar? Prof. Dr. Ali Seyyar’la yaptığımız röportaj bu konuda bize ipuçları sunuyor.
Ayrıca, Mehmed Paksu’nun kaleme aldığı “Ailede sevginin kutsal kaynağı: Efendimizin (a.s.m.) aile hayatı”, Vehbi Vakkasoğlu’nun “Çocuk eğitiminde Muhammedî metot” başlıklı makalesi, Cemil Tokpınar’ın “Tarikat-ı Muhammediye (a.s.m.) Namaz Tesbihatı” isimli yazısı, Çeşm-i Nur bölümümüzde yer alan makaleler, Kutlu Doğum münasebetiyle ele aldığımız konular…
Bu vesileyle bu nurlu mevsimin hayatınıza yeni bir “manevî bahar” sayfası açmasını diliyor, “varlık âleminin sultanı” Efendimizin (a.s.m.) şefaatine nail olmanızı diliyoruz.Köylünün evinde buğday ekmeği bulunmazdı, yedikleri arpa ekmeği ile bulgur pilavı idi. İkinci Dünya Harbi zamanlarında o arpa ekmeği de göğe çekildi. Köylü ot yayıldı. Evet evet, dağlarda ot toplar, onunla geçinirlerdi.
Dükkânların üst taraflarında ön yüzü cam, teneke kutular sıralanırdı. Ceketlerin koluna sürülerek parlatılmış elmalar bu kutulara konur, ancak hastaya, lohusaya elma götürülür; diğer zamanlarda pek yenmezdi. Çünkü elma çok lüks bir meyveydi.
Köylü, yemeni denen bir ayakkabı giyer, her yırtılışında otomobil lastiğinden bir yama vurdururdu. Ve giymeye senelerce devam ederdi. Köylünün büyük bir kısmı, bu yemenilerin eskimemesi için, çok zaman yalınayak gezer, pek az kişi devamlı giyerdi.”
Bu ifadeler, Türkiye’nin 40’lı yıllarını anlatan 1979 baskılı “Babalarımızdan Zenginiz” isimli kitapta geçiyor. Bunları okuyunca “şimdi dedelerimizden daha zenginiz” diyesi geliyor insanın… Ve “varlıkla imtihan yoklukla imtihandan zordur” sözünü de hatırlamadan geçemiyoruz.
Evet, bugün nimet içinde yüzüyoruz. Sofralarımızın ana menüsüne soğuk-sıcak ara yiyecekler eşlik ediyor, gardıroplarımız birkaç defa giydikten sonra yüzüne bakmadığımız kıyafetlerle dolup taşıyor, yazlık-kışlık ayakkabılarımızı koyacak yer bulamıyor, birkaç senede bir mobilyaları eskimeden değiştiriyoruz. İhtiyaca göre yaşamıyor, modaya göre şekil değiştiriyoruz.
Kısacası imtihanların en büyüğüyle sınanıyoruz. Şükürsüzlükle, kanaatsizlikle, israfla, savurganlıkla, cimrilikle ve bencillikle savruluyoruz. Varlığımızın dünyada bereketini görmediğimiz gibi, ahiretimizi kaybetmekle de yüz yüze kalıyoruz.
Nisan ayı Efendimizin (a.s.m.) kâinatı şereflendirdiği kutlu bir ay… Bu vesileyle kapak dosyamızı O’nun ders halkasında yetişmiş “zengin sahabileri”ne ayırdık. Varlıklarını nasıl ve nerede kullanmışlar, zenginliklerini kimlerle paylaşmışlar, şükürlerini nasıl ifa etmişler, israf-infak dengesini nasıl kurmuşlar? Prof. Dr. Ali Seyyar’la yaptığımız röportaj bu konuda bize ipuçları sunuyor.
Ayrıca, Mehmed Paksu’nun kaleme aldığı “Ailede sevginin kutsal kaynağı: Efendimizin (a.s.m.) aile hayatı”, Vehbi Vakkasoğlu’nun “Çocuk eğitiminde Muhammedî metot” başlıklı makalesi, Cemil Tokpınar’ın “Tarikat-ı Muhammediye (a.s.m.) Namaz Tesbihatı” isimli yazısı, Çeşm-i Nur bölümümüzde yer alan makaleler, Kutlu Doğum münasebetiyle ele aldığımız konular…
Bu vesileyle bu nurlu mevsimin hayatınıza yeni bir “manevî bahar” sayfası açmasını diliyor, “varlık âleminin sultanı” Efendimizin (a.s.m.) şefaatine nail olmanızı diliyoruz.
Köylünün evinde buğday ekmeği bulunmazdı, yedikleri arpa ekmeği ile bulgur pilavı idi. İkinci Dünya Harbi zamanlarında o arpa ekmeği de göğe çekildi. Köylü ot yayıldı. Evet evet, dağlarda ot toplar, onunla geçinirlerdi.
Dükkânların üst taraflarında ön yüzü cam, teneke kutular sıralanırdı. Ceketlerin koluna sürülerek parlatılmış elmalar bu kutulara konur, ancak hastaya, lohusaya elma götürülür; diğer zamanlarda pek yenmezdi. Çünkü elma çok lüks bir meyveydi.
Köylü, yemeni denen bir ayakkabı giyer, her yırtılışında otomobil lastiğinden bir yama vurdururdu. Ve giymeye senelerce devam ederdi. Köylünün büyük bir kısmı, bu yemenilerin eskimemesi için, çok zaman yalınayak gezer, pek az kişi devamlı giyerdi.”
Bu ifadeler, Türkiye’nin 40’lı yıllarını anlatan 1979 baskılı “Babalarımızdan Zenginiz” isimli kitapta geçiyor. Bunları okuyunca “şimdi dedelerimizden daha zenginiz” diyesi geliyor insanın… Ve “varlıkla imtihan yoklukla imtihandan zordur” sözünü de hatırlamadan geçemiyoruz.
Evet, bugün nimet içinde yüzüyoruz. Sofralarımızın ana menüsüne soğuk-sıcak ara yiyecekler eşlik ediyor, gardıroplarımız birkaç defa giydikten sonra yüzüne bakmadığımız kıyafetlerle dolup taşıyor, yazlık-kışlık ayakkabılarımızı koyacak yer bulamıyor, birkaç senede bir mobilyaları eskimeden değiştiriyoruz. İhtiyaca göre yaşamıyor, modaya göre şekil değiştiriyoruz.
Kısacası imtihanların en büyüğüyle sınanıyoruz. Şükürsüzlükle, kanaatsizlikle, israfla, savurganlıkla, cimrilikle ve bencillikle savruluyoruz. Varlığımızın dünyada bereketini görmediğimiz gibi, ahiretimizi kaybetmekle de yüz yüze kalıyoruz.
Nisan ayı Efendimizin (a.s.m.) kâinatı şereflendirdiği kutlu bir ay… Bu vesileyle kapak dosyamızı O’nun ders halkasında yetişmiş “zengin sahabileri”ne ayırdık. Varlıklarını nasıl ve nerede kullanmışlar, zenginliklerini kimlerle paylaşmışlar, şükürlerini nasıl ifa etmişler, israf-infak dengesini nasıl kurmuşlar? Prof. Dr. Ali Seyyar’la yaptığımız röportaj bu konuda bize ipuçları sunuyor.
Ayrıca, Mehmed Paksu’nun kaleme aldığı “Ailede sevginin kutsal kaynağı: Efendimizin (a.s.m.) aile hayatı”, Vehbi Vakkasoğlu’nun “Çocuk eğitiminde Muhammedî metot” başlıklı makalesi, Cemil Tokpınar’ın “Tarikat-ı Muhammediye (a.s.m.) Namaz Tesbihatı” isimli yazısı, Çeşm-i Nur bölümümüzde yer alan makaleler, Kutlu Doğum münasebetiyle ele aldığımız konular…
Bu vesileyle bu nurlu mevsimin hayatınıza yeni bir “manevî bahar” sayfası açmasını diliyor, “varlık âleminin sultanı” Efendimizin (a.s.m.) şefaatine nail olmanızı diliyoruz.