Osman Bey, babası Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra komutanların onayıyla Kayıların başına geçmişti. Bu ağır sorumluluğu yerine getirebilmek için gece gündüz çalışıyor, kılı kırk yararcasına bir titizlik gösteriyordu.
Her geçen gün Kayıların hükmettiği topraklar genişliyor, yeni yeni beldeler hakimiyetleri altına giriyordu.
Osman Bey, bir taraftan beldeler fethederken bir taraftan da yeni fethedilen yerlerin şenlenmesini, halkın yüzünün gülmesini istiyordu.
Köylüler ümitle, kara toprağın bağrına avuç avuç tohumlar serpmelilerdi. Tüccarlar güvenle mallarını satmalılardı. Demirciler hevesle çeliğe su katmalı, çobanlar keyifle koyunlarını otlatmalılardı. Afacan çocuklar, gökçek yüzlü gelinler, ak saçlı ihtiyarlar, yayla yürekli delikanlılar onun topraklarında memnun mutlu yaşamalı, refah ve huzur içinde bir hayat sürmelilerdi.
Onun hüküm sürdüğü topraklarda adalet olmalıydı, kimseye zerre kadar haksızlık yapılmamalıydı, kimse fakirlik endişesine düşmemeli, hiç bir yetim çocuk sahipsiz bırakılmamalıydı. Akşam oldu mu hanelerde titrek mum ışıkları yanarken; mutluluk, her haneye usulca sokulmalı, hiç bir hane nasipsiz kalmamalıydı.