Muhterem Okuyucularımız
Bazı sayılar vardır ki, yazıları hazırlarken kalbiniz pır pır atar, âdeta göğüs kafesine sığmaz olur. Okurken, tashihini yaparken, fotoğrafını seçip mizanpajını yaparken hep aynı heyecanı hissedersiniz. O yazıları yazan kıymetli yazarlarımız da bu duyguları yaşamış olmalılar ki, satırların arasına yüreklerinin atışını sığdırmışlar.
İşte bu sayımızda da birbirinden güzel, insana ufuk veren, gönlünü coşkuyla, dimağını bilgiyle dolduran yazılar var. İnsanın bu dünyada nasıl bir yer kapladığını, aslında nasıl bir mûcize içinde var olup yaşamaya devam ettiğini düşündüren yazılar… Kısacası Allâh’ı ve O’nun eşsiz sanatını tefekküre götüren yazılar… İnsanın acziyetini, zaafını, Allâh’a kul olmaktan mahrum insanın sefaletini anlatan yazılar… Gönül ister ki, her bir yazı, gönülden çıktığı gibi gönlü bulsun; onu kendi içinde sarıp sarmalasın; insanı, sımsıcak bir tefekkür ve îman hamûlesi hâline getirsin. Böylece dergimiz, var oluş maksadına uygun bir şekilde, îman, mârifet, muhabbet ve itaatle “kullarını Allâh’a, Allâh’ı da kullarına” sevdirsin!.. Bizim gayemiz, gayretimiz, idealimiz, ufkumuz, heyecanımız bu… Allah bizi bu ikrâr ile yaşatsın ve bu ikrar ile huzuruna kabul buyursun.
Ziya Paşa’nın dediği üzere:
Sübhâne men tehayyera fî sun‘ihi’l-ukùl
Sübhâne men bi-kudretihî ya‘cizü’l-fuhûl
(Sanatı karşısında akılların hayrete düştüğü, kudretiyle en üstün âlimleri bile âciz bırakan Allah Teâlâ’yı tesbih ederim.)
Rabbimizin ince sanatını, büyük kudretini, akıl almaz ilim ve hikmetini birkaç satırla, birkaç yazıyla ifade etmekten âciziz. Ama kalbimize bir kor düşürse yeter. Bu ateşi gönlünde taşıyan, kana kana su içmek için muhakkak engin pınarlar, uçsuz bucaksız ummanlar bulacaktır.
Dergimizin bu sayısında günümüzde artık bir “hastalık” boyutuna yükselmiş olan “temizlik tutkusu” var. Gece-gündüz, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden hepimiz ellerimizde binbir temizlik malzemesi ile kendimizi dezenfekte ediyoruz. Bu, belki salgın hastalık döneminde, bir yere kadar doğru ve gerekli… Ancak zihnimizde ve alışkanlıklarımızda meydana gelen tahribat, belki bedenimizde oluşan yıkımdan daha büyük… Gün gelecek, bu hastalık süreci de geride kalacak. Ama bu paranoyak hâle gelen temizlik merakımızı, ne kadar geride bırakabileceğiz? Biraz da bu konuyu gündem edelim dedik.
İbadetlerimizde bile, zihnimizi ve gönlümüzü devamlı bulandıran, vesvese boyutunda bir temizlik derdi içindeysek; üzerinde durmamız gereken ciddî ve önemli bir meseleyle karşı karşıyayız demektir.
Son olarak dergimizin baskıya verildiği günlerde, komşumuz Azerbaycan’dan hem acı, hem muştulu haberler almaktayız. Acı haberler alıyoruz, zira bir katliâm boyutuna varan, sivil halka acımasızca ve hedef gözetmeden atılan Ermenistan bombaları; Azerbaycan’ın muhtelif şehirlerinde pek çok cana kastediyor. Aslında tamamen bir “savaş suçu” olan bu belaya karşı duran, en azından bundan rahatsız olan hiçbir medenî (!) devlet bulunmaması da oldukça ilginç!...
Muştulu haberlerimiz de Azerbaycanlılar’ın, 30 yıldır zâlimin ayakları altında çiğnenen topraklarına adım adım kavuşuyor olmaları… Rabbimiz, düşmana benzemeden, mertçe ve cephede savaşan ordularımıza yardım ve zafer ihsan etsin; esaret altındaki bu toprakların tamamının hürriyete kavuştuğu günleri de bizlere göstersin. İnşâallâh, İslâm Âlemi olarak yeni bir fetih ikliminin arefesindeyiz. Allah, o mes’ut günlere hepimizi en kısa zamanda kavuştursun. Âmin…