Muhterem Okuyucularımız;
Büyük bir dert, her aileyi az çok yakıp kavuruyor. Gençlerimize ulaşamıyoruz, onlarla ortak bir dil kuramıyoruz. Bizim sevdiklerimizi sevip bizim kızdıklarımıza kızmıyor; hayata, insanlara, dünyaya bizim gibi bakmıyorlar diye kendimizi yiyip bitiriyoruz.
Evet, gençlerin dili her zaman farklı olmuştur. Bugün onları mest eden, bizden alıp uzaklara götüren türlü türlü câzibe unsurları; süslü püslü vitrinler, rengarenk ekranlar, ışıltılı şöhretler dünyası, her ne pahasına olursa olsun kısa yoldan elde edilen para, rahat ve konfor; insana tatlı bir gurur ve kibir veren makam ve mevkiler, her türlü zevkin sınırsızca ve özgürce yaşanabildiği medeniyet/memleket özlemleri; kendinden utanan kimse için kimliği, mensubiyeti, cinsiyeti vb. dahil bütün bağlarından kopartabilen özgürlük vaatleri… Ve daha sayamadığımız birçok şey, hayat hakkında düşünce ve inançları tam yerleşmemiş, kanı delice akan, gem vurulmaz bir hürriyet sevdalısı olan gençleri cezbediyor. Ve maalesef bugün bu girdab, daha önce hiçbir dönemde olmadığı kadar, savunmasız bir insanı baştan çıkaracak boyutlara ulaşmış durumda…
Aslında meselenin temeline indiğimiz zaman tehlike sadece gençler için değil, çocuklar, kadınlar, erkekler, hatta yaşlılar… Kısacası herkes bu potansiyel ve büyük tehlikeyle karşı karşıya… Herkes din ve inanç bağlarından koparılmış, tüketici konumuna düşürülmüş, hazlarla süslenmiş bir dünyevîleşme anaforunda savrulup gidiyor. Bu ayakları yerden kesen savrulma esnasında, tutunacak bir dal/el bulan ya da köklerine yapışıp kendisine sahip çıkanlar dışında, büyük çoğunluk heder olup gitmekte…
Bugün dünya tekrar dizayn ediliyor. Cinlerden ve insanlardan şeytanlaşmış olanlar; insanlığın geleceğini mahvetmek için birlik olmuş durumda…
Böyle bir dönemde yeniden dirilmek, bir “ba‘sü ba‘de’l-mevt: ölümden sonra diriliş” yaşamak gerekiyor. Sadece kıyamet sabahını bekleyerek meseleleri görmezden gelmek değil!.. Aksine her kış ölümü tadan, her bahar yenilenen tabiat gibi; üzerimizdeki ölüm uykusundan ve her şeyi kaybetmemize yol açan derin gafletten silkinip yeniden uyanmamız, dirilmemiz, bir olmamız ve Allâh’ın ipine topyekûn sarılmamız şart!..
Bu büyük uyanışın mimar ve öncüleri gençler olacak… Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- onlarla İslâm medeniyetini inşa etti. Onlarla insanlara hayat veren daveti ulaştırdı ve bu büyük emaneti öncelikle onlara bıraktı.
Bugün biz de karamsarlığı bir kenara bırakıp gençlerimize yaklaşalım, onlarla samimi duygularla sağlam bağlar kuralım. Bizim bilmediğimiz şeyleri bildiklerini, âşina olmadığımız ortam ve imkânlara sahip olduklarını görelim. Onları sevelim, onlara güvenelim. Yanlış yapsalar da elimizi, gönlümüzü onlardan çekmeyelim. Gücenmeyelim, affedelim. Cehaletten, tecrübesizlikten, heyecandan fark edemedikleri hususlarda yardımcı olalım. Kısacası ellerinden tutup Allâh’a doğru beraberce yürüyelim; yol arkadaşı olalım onlarla… Onları geride bırakmayalım, gözümüz arkada kalacak şekilde… Hatta bizi geçmelerine, hayra doğru koşmalarına destek olalım, bütün imkanlarımızla… Çünkü gelecek onların…
Muhterem okuyucularımız;
Bir üzücü haberi daha sizinle paylaşmak istiyoruz. “Güneş çarığı, çarık ayağı sıkar.” atasözüne uygun bir şekilde, yaşadığımız ekonomik sıkıntılar yüzünden, elinizdeki Şebnem Dergisi, müstakil olarak neşredilen son sayımız olacak. Önümüzdeki ay, Altınoluk Dergisi’nin sayfaları arasında, Şebnem’e ayrılan bölümde sizlerle beraber olmaya devam edeceğiz. Yeni bir başlangıç, yeniden hidayet ve hayırlara öncü olmak ümit ve duâsıyla… Allâh’a emanet olunuz.