Dört koca gün bardaktan boşanırcasına yağmur yağdı. Öylesine şiddetli yağdı ki, gök kubbenin delindiğini ve başıma geçeceğini düşündüm. Evin önündeki yamaçtan aşağı yağmur derecikleri akıp, orada küçük gölcükler oluşturdu. Artık, görebildiğim kadarıyla, damlalar dans ediyor o su birikintilerinin üzerinde. Evin tüm perdeleri açık, ama dünya karanlık, benim ışık yakmam gerekli elimde tutuğumu görebilmem için.
Bilmiyordum gelecek günlerde olacakları, zaman neye gebe ve bu yalnızlığımda yapabileceklerimin en iyisini yaptım; kitap okudum yağmurun yağdığı günlerin birincisinde, tüm gün. Akşam kitabı bitirip, yatmaya niyetlendiğimde, gözlerimin önündeki dünya net değildi benim için. Öylesine bulanıktı ki, cümle şekiller birbirlerinin içinde kesinliklerini yitiriyordu. Yemek yerken o akşam, hissettiğim; garip bir duyguydu, umuttu belki, yıkımdı, dört gözle beklediğim, istediğim ama bir daha hiç bir zaman elde edemeyeceğime inandığım bir düşün gerçeklenebileceğinin, ama hemen yanı başında inanılmazlığının ürküntüsüydü.