“Aslında Carlos’u kaybettiğim de pek söylenemez. Kaybetmek için önce kazanmak gerekir. Onu hiç kazanmamıştım ki. En çok da bu yüzden sevdim. Aşılamazlığını, bir başınalığını. Sandım ki Carlos’u kazanırsam, direncini yenersem iyi hissedeceğim, sevmek gibi, aşk gibi… Ne buluta, ne masaya ne de kahveye ihtiyacım vardı. Affetmiştim. İçimde kaçacak yer bulamayan herkesi affetmiştim. Bir konyağa ihtiyacım vardı. Kalkmam lazım, dedim Carlos’a. Hiçbir şey söylemedi. Birlikte kalktık. Sahilde biraz yürüdük. Sonra o dolmuşa bindi. El salladım ona, böyle yapardık hep. Montumu çıkarıp omzuma aldım. Kendime ufak bir serseri ayarı çekip, boş boş yürüdüm rıhtımda. Bana çarpanlar oldu, ayağıma basanlar, enseme vuran sesleriyle bazı çocuklar geçti yanımdan.
Yaşadığımı hissettim.”