Katilin kim değil, neden katil olduğu sorusunun cevabını, tarihin karanlık dehlizlerinde ve İstanbul'un dar sokaklarında arayan Süleyman'ın Kuyuları, Hesna Onbaşı'nın ilk romanı. Saklı kalmış Osmanlı Tarihi'ni polisiyenin sürükleyiciliğiyle buluşturan muazzam bir eser olan bu roman, yer yer hızla aksa da okuru dingin bir dünyaya davet ediyor.
"Mert konuşurken Sami ceset torbasının fermuarını hızla yukarıya doğru çekti. Torba açılır açılmaz etrafa yayılan yoğun formaldehit kokusu aniden Sami'nin ciğerlerine doldu. Bir adım geriledi, keskin koku nedeniyle gözleri yaşarmıştı. Yüzünü buruşturdu. Onun dünyasında sokakta bulduğu cesetlerin kötü kokması normaldi ama formaldehit kokması… Bu koku Sami'ye tek bir yeri hatırlatıyordu: Adli Tıp Kurumu'nun morgunu. Kadın baş aşağı şekilde asılmıştı. Tıpkı yarı gömülü diğer ceset gibi onun da vücudunda cesetlerde görmeye alışık olduğu izlerden en ufak bir eser yoktu. Yine tıpkı toprağa gömülü kadında olduğu gibi gövdesine uzun bir yarık açılmış, ardından da bu yarık özenle dikilmişti. Dikiş tarzına bakılırsa, her iki ceset de aynı kişinin elinden geçmişti."
(Kitaptan