Kaos Kuramı’ndan yola çıkan yazar, “Çin’de Kanat çırpan bir kelebek ABD’de fırtınaya neden olabilir.”
Temalı kelebek etkisi modellemesini örnek alır ve eserlerinde genellikle yeryüzünün herhangi bir köşesinde herhangi bir zamanda ortya çıkmış bir olgun bir başka yer ve zamandaki muhtemel en kaotik sonucunu kurgulayarak hikayeleştirme yoluna gider.
Talaytaytan adlı bu eserde de, İran Şahlığı döneminde cereyan etmiş bazı saray aşk entrikalarıyla, Şah Pehlevi’ye karşı orduyu, polisi ve yargıyı ele geçirmek için örgütlenen Batmi tarikatlarından Bahailik Hareketini geri planda işleyerek bu karmaşık olayların 60 yıl sonra Türkiye’de 19 yaşındaki Talaytay adlı delikanlının hayatını nasıl değiştirdiğini anlatmaktadır.
Talaytay bir zakkum misali olağanüstü yakışıklı, o kadar da kötü bir gençti ve Beyoğlu’nun arka sokaklarını mesken edinmişti. Ve bir gün hayatına 55 yaşında Tennure adlı tuhaf bir kadın girdi.
Menekşe rengi gözleri. Talaytay’ın hiç görmediği kadar iri ve büyüktü.
Kıbrıs Adası’nın sivri çıkıntısından farksız burnu bir anda etrafa milyonlarca hamam böceği püskürtecekmiş gibi duran kocaman ağzı, kemik torbasına benzeyen esmer yüzü, maalesef o haşmetli gözleri bir anda mezarlık gülüne döndürüveriyordu.
O evrenin en ÇİRKİN kadınıydı.
Talaytay, Tennure’ye tutuldu… Oysa kadının derdi başkaydı.
İran Sarayı’nda yalanmış TEHLİKELİ bir aşkın ürünü olan, prenses Süreyya İsfendiyarı Bahtiyar ile Saray Doktoru Ayadi’nin sırlara karışmış çocuğunun izini sürüyordu Talaytay’dan öyle bir talepte bulundu ki, Delikanlı yaşamın en acımasız yüzüyle karşı karşıya kaldı.
Dünyanın en tuhaf aşkına ve en garip hikayesine buyurun şimdi…