Tanrı, beklenmedik şekilde, kendisine isyan edebilecek, inkâr yolunda her zirveyi aşabilecek birisini yaratacağını açıkladı. Melekler, varlık namına sordular: “Fesat çıkaracak olanı mı yaratacaksın?”
Bu soru, zorunluluk ve boyuneğmişlik halinden başkasını bilmeyenlerin endişesini dile getiriyordu. Endişelenenler bilmiyordu, Rab bir hazine idi; bilinmek ve anlaşılmak istiyordu. Tanrılık nasıldır, birisi bunu bilsin istiyordu. Gücüne güvenen bir zorba gibi değil; fırsat sunan bir veli olarak tanınmak diliyordu. Böylelikle Âdem, varlık dizgesinin katarına eklendi.
O güne değin durağan bir hayat süren varlık aleminde; sürekli gelişebilen, değişebilen, kuşatan ve fetheden “irade”siyle Âdem’in sancısı başladı. Bütün bir âlem, uzun bir zamandır, isyan ve iman arasındaki gelgitleriyle Âdem’in trajedisini seyreyliyor.
Tanrıyla Monologlar, varoluşla ilgili kavram ve kurumları sorgulayan bir tipolojinin iç konuşmaları üzerinden okuyucuyu büyük bir cenge davet ediyor.