“Onur Hamzaoğlu Olayı”, son dönemlerde yaşanan ve pek çok gerçeği daha da çarpıcı olarak gözler önüne seren bir örnek olarak zihinlere kazındı. Akademik/bilimsel çalışma ve özgürlüğün Türkiye’deki sınırlarını gösterdiği gibi, birbirinden bağımsız gibi görünen akademik faaliyet ile toplum hayatı ve yargı sisteminin nasıl kopmazca birbirine bağlı olduğunu da ortaya koydu.
Peki neydi Onur Hamzaoğlu Olayı?
Kocaeli Üniversitesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu, bir sanayi bölgesi olan Kocaeli-Dilovası’nda bilimsel bir araştırma yapmış ve sonuçlarını kamuoyuyla paylaşmıştı: Annelerin ilk sütünde ve bebeklerin ilk kakalarında bazı ağır metallere ve eser elementlere rastlanıyordu! Bu ürkütücü bulgular karşısında hızla önlem alması beklenen yerel ve merkezî yöneticiler, “araştırma sonuçlarını halk arasında panik yaratmak amacıyla kullandığı” iddiasıyla Onur Hamzaoğlu’na karşı çok yönlü bir saldırı başlattı... Böylece, bir bilim insanı, Galileo’dan 400 yıl sonra ama tıpkı onun gibi, vardığı bilimsel sonuçlardan vazgeçmeye zorlanıyor, vazgeçmediği için de cezalandırılmaya çalışılıyordu. Bu, aynı zamanda tüm bilim dünyasına karşı bir yıldırma girişimi idi.
Ne var ki, ülkenin dört bir yanında bilim dünyası ve ilerici kamuoyu Onur Hamzaoğlu’na sahip çıktı. Hamzaoğlu, akademik özgürlük mücadelesinin simgesi haline geldi. Başından itibaren mücadelenin yürütücülerinden olan “Onurumuzu Savunuyoruz Hareketi”nin girişimiyle oluşturulan elinizdeki kitap da mücadelenin bir parçasıdır. 2-3 Haziran 2012 tarihinde, Şirince’de gerçekleştirilen çalıştayda yapılan sunumlardan oluşan kitapta Onur Hamzaoğlu Olayı ve bu olay üzerinden bilimsel özgürlük ve toplumsal sorumluluk konuları tartışılıyor, kapitalizmin toplumu olduğu gibi doğayı ve bilimi de bir kıskaca sıkıştırmak istediği gösteriliyor.