ANASAYFA POPÜLER E-KİTAPLAR YENİ E-KİTAPLAR YAYINCILAR KATEGORİLER

Ortadoğu Analiz Sayı: 300 / Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi

Gökhan Kavak Ortadoğu Yayınları


7,50 TL

Satın al

Bu e-kitap için kiralama seçeneği mevcut değil.


Okuyabileceğiniz formatlar

PDF formatı
Okuyabileceğiniz platformlar


Künye


Ürün Kodu
2071234664670

ISBN
-

ISBN (Basılı Kitap)
-

Yayınlanma Tarihi
2022-05-01

Sayfa Sayısı
-

Dil
Türkçe

Kategoriler
DERGİ / Haber & Siyaset

Kitap Hakkında

Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkiler ve kıtaya yönelik “açılım” politikası, dış politika tarihinde önemli ve üzerine düşünülmesi gereken bir süreci ihtiva etmektedir. Türkiye’nin dış politikasının öncelikleri, zaman ve şartlara göre değişmek durumunda kalsa da özellikle son 20 yılda Afrika ülkeleriyle kurulan ilişkilerde bireysel adımlardan devlet politikasına dönüşen bir kurumsallık söz konusudur. Bunda hiç kuşkusuz başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan’ın Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretlerin yanında diplomatik misyon, yarı resmî ve sivil kurumların sahada artan faaliyetleriyle iş insanlarının yatırımları önemli bir yer tutmaktadır. Afrika ülkeleriyle kurulan ilişkilerde 1998 yılındaki “Afrika Eylem Planı”, 2005 yılında “Afrika Yılı” ilan edilmesi, 2008 ve 2014’teki Birinci ve İkinci Türkiye-Afrika Ortaklık Zirveleriyle Aralık 2021’de gerçekleştirilen üçüncü zirve, önemli köşe taşları arasında bulunmaktadır.

 

Afrika kıtasıyla kurulan ilişkiler uzun bir tarihî geçmişe sahiptir. Nitekim bu ilişkiler 9. asırda Tolunoğulları ile bugünkü Mısır’da başlamış ve günümüze kadar aralıklarla devam etmiştir. 16. asırda da Osmanlı Devleti’nin gerek Doğu Afrika gerekse de Kuzey Afrika’da kurduğu ilişkiler Afrika halklarıyla kurulan temasları derinleştirmiştir. Akdeniz ve Kızıldeniz’deki güç mücadelesiyle kutsal toprakların korunması Osmanlı Devleti’nin Afrika’ya yönelmesinde önemli faktörler olmuştur. 16. asırdan itibaren Kuzey Afrika sahillerine hâkim olan Osmanlı Devleti, İspanya ile Portekiz'in gücünü azaltarak bugün Nijer, Çad, Nijerya ve Mali’nin bulunduğu Sahraaltı Afrika ile temaslar kurarken 19. asırda II. Abdülhamid ve Sultan Abdülaziz dönemlerinde Afrika halklarıyla çeşitli temaslar kurulmuştur.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla gerek Türkiye’nin iç meselelere yoğunlaşması gerekse Afrika kıtasındaki bağımsızlık hareketleri ve Soğuk Savaş gibi küresel sistemde yaşanan gelişmeler nedeniyle Afrika halklarıyla ilişkilerin zaman zaman kesintiye uğradığı görülmektedir. 1978-79 ile 1998 yıllarında Türkiye dış politikasında Afrika ülkelerine yönelik adımlar atılmaya başlanmıştır.

 

1998 “Afrika Eylem Planı” öncesinde Bülent Ecevit hükûmeti ve Ahmet Gündüz Ökçün’ün dışişleri bakanlığı döneminde 1978-79’da Afrika’ya açılım politikası 1980 darbesi gibi belli engellerle karşılaşmıştır.1998 yılında ilan edilen “Afrika Eylem Planı” ile kıta ülkeleriyle siyasi ilişkilerin geliştirilmesinin yanında kültürel ve ekonomik ilişkilerin artırılması amaçlanmıştır. Bu adım, Turgut Özal döneminde ekonomik olarak farklı bölgelere yönelme politikasının devamı olarak da görülmüş ve İsmail Cem’in dışişleri bakanı olduğu dönemde fiiliyata geçmiştir. Bu eylem planı, Türkiye’nin Kıbrıs konusunda BM’de destek aradığı döneme de denk gelmiştir.

 

Türkiye’nin 1998 yılında tüm Afrika kıtasında 5’i Kuzey Afrika olmak üzere 12 büyükelçiliği bulunmaktaydı. Bu eylem planıyla birlikte Gana’nın başkenti Akra’daki büyükelçiliğin yeniden açılmasıyla Fildişi Sahilleri’nin başkenti Abidjan ve Zimbabve’nin başkenti Harare’de de büyükelçilik açılması hedeflenmiştir. Abidjan Büyükelçiliği, Birinci Afrika Zirvesi’nden bir yıl sonra 2009’da faaliyete geçerken Harare Büyükelçiliği ise 2011’de açılmıştır.

 

Bu eylem planı kapsamında karşılıklı ziyaret, öğrenci bursları ve sempozyumların yanı sıra Türkiye Uluslararası İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Vakfına bağlı olarak Siyah Afrika İncelemeleri Enstitüsünün kurulması hedeflenmiştir. Bu eylem planıyla Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle ilişkilerinde belirli bir mesafe alınmış ve karşılıklı ziyaret yapılan ülkelerle olan dış ticaret hacminde önemli büyüme sağlanmıştır.

 

2005 yılı itibarıyla Afrika ülkeleriyle kurulan ilişkilerde yeni bir sürece girilmiştir. Bu tarihten üçüncü zirveye kadar olan dönemde Türkiye’nin dış politikasında “çok boyutlu” ve “süreklilik” arz eden bir politika izlenmiştir. Bu tarihten itibaren karşılıklı ziyaretlerle açılan diplomatik misyonların yanı sıra Türkiye merkezli kurum ve kuruluşlar, iş insanları ve sivil toplum kuruluşları Afrika’nın farklı ülkeleriyle ilişkilerin güçlendirilmesine katkı sağlamıştır. 2005'te “Afrika Yılı” ilan edilmiş, Türkiye'nin Addis Ababa Büyükelçiliği (Etiyopya) Afrika Birliği (AfB) nezdinde, Abuja Büyükelçiliği (Nijerya) ise ECOWAS’a akredite edilmiştir. Diğer taraftan Türkiye aynı yıl AfB’de gözlemci ülke statüsü kazanmıştır.

 

Türkiye-Afrika ortaklık zirvelerinin ilki 2008’de, ikincisi 2014’te ve üçüncüsü ise 16-18 Aralık 2021 tarihleri arasında İstanbul Kongre Merkezinde düzenlenmiştir. Düzenlenen tüm zirvelerde olduğu gibi üçüncüsü düzenlenen zirve de belli bir hedef doğrultusunda yapılmıştır. Nitekim bu zirvenin hedefi Afrika ülkeleriyle kurulan ilişkilerin derinleştirilmesi ve çok boyutlu hâle getirilmesidir.

 

Üçüncüsü 21-22 Ekim 2021 tarihlerinde düzenlenen Türkiye-Afrika Ekonomi ve İş Forumu’nun aksine Üçüncü Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi sürecinde kamuoyuyla bilgi paylaşımı için bir web sayfasının yayına geçirilmediği görülmüştür. Bu süreçte rapor çalışmasını hazırlarken zorunlu olarak farklı mecra ve kaynaklardan çapraz sorgulama yaparak bilgi edinilmesi yoluna gidilmiştir.

 

Bu çalışmada, Türkiye’nin Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkiler bağlamında üçüncüsü düzenlenen Türkiye-Afrika Ortaklık Zirvesi incelenmiştir. Önceki iki zirve başta olmak üzere Türkiye’nin Afrika politikası özetlenmiş ve üçüncü zirvenin ne gibi farklılıklar oluşturduğu tespit edilmiştir.  Bununla birlikte üçüncü zirvenin daha iyi anlaşılabilmesi için zirveye katılan liderler, ikili görüşmeler, anlaşmalar ve zirvenin basındaki yansımaları üzerinde durulmuş ve “Ortak Bildiri” ve alınan kararların değerlendirilmesi yapılmıştır. Bunlara ek olarak, Türkiye’nin dış politikasının en önemli adımlarından biri olan söz konusu zirveyle ilgili gelecek yıllarda kullanılması için toplu bir metin ortaya konulması amaçlanmıştır. Zira önceki iki zirveyle ilgili bu ve buna benzer çok fazla çalışma olmadığı için bu alanda veri toplamanın bir hayli zorlaştığı görülmektedir.